17 Eylül 2013 Salı

Rutinden kaçış..

  İnsan yollara düşmeli kimi zaman, sonunun nereye varacağını kestiremediği, kestiremeyeceği yollara… Kendi çizdiği planın dışına çıkıp, hayatın ona çizdiği plana ayak uydurabilmeyi denemeli hiç olmazsa… Bir parça teslimiyet belki kadere…
  Bugün gitmedi ayaklarım eve, karşı koydum günlük rutinime, İstanbul ile hasret gidermeye kaçtım. Tek başınalığıma savurduğum küfürler eşiliğinde arşınladım yolları.Ortaköy’de o ışıltısına vurgun olduğum Boğaz’ın altında buldum kendimi. Kulağıma sevdiğim müzikleri taktım, Boğaz’ın derinliklerinde huzurumu, mutluluğumu aradım… Yürüdüğüm yolların her birindeki anılarım sırayla ziyaret etti beynimi film şeridi gibi… Acısıyla, tatlısıyla yüzleştim her biriyle. Şu anki hüznümün faturasını kesemedim onlara, dürüst olmalıydım çünkü kendime… Sorunumun insanlara güvenmek değil, onlara güvenirken bağlanmak olduğunu fark ettim. Acı çektiren şeyin kırılan güvenden değil, eşit derecede bağlanılmamanın yarattığı gurur kırgınlığından olduğunu anladım. Ancak ne yazık ki, bu sorunu çözebilmiş olmam, çözümünü kolaylaştırmak gibi bir misyon üstlenemedi…
  Yapım gereği fiziksel yakınlaşmayı ihtiyaç görüp, zorunlu bulan biriyim ve gerek arkadaşlıklarımda, gerek sevgililerimle olan ilişkilerimde bu durum önemli bir yer kaplamıştır. Bir insana rahatça sarılıp ağlayamıyorsam mesela, o kişiyle ilişkimde hep bir şeyler eksik olmuştur. 23 yıldan sonra bunu değiştirmemi gerektirebilecek, en azından bunu değiştirmek istememe neden olabilecek bir farkındalık yaşamak, takdir edersiniz ki, kolay kaldırılabilir bir durum değil.
Kendime yeni bir işletim sistemi yüklemem lazımmış da, yeni sistem donanımıma uymayacak, tonlarca bugla dolu olduğumdan daha beter edecek beni gibi bir hissiyata kapılıyorum… Bu kez korkutmayı başarıyor beni yenilik… Tamamen çökene kadar ruhum erteliyorum yeni beni; kırılgan, yalnız, belki biraz mutsuz halimle devam etmeye karar veriyorum İstanbul’dan çaldığım “Oluruna bırak.” ilhamıyla…


2 Eylül 2013 Pazartesi

Tekerrür Müsveddesi

    İnsan bir şeyi deneyimledikten, bir hatayı yaptıktan sonra 2 tür reaksiyon veriyor bence: Ya ders çıkartıyor ve tekrarlamıyor, ya da alışmayı seçiyor. Ben sanırım alışan taraftanım. Hani biri gelip sorsa, nelerden ders çıkarttın hayatta kendine diye, bunca hayat tecrübesinin ders almamı sağlamak gibi bir etkisi bunca yıldır olmamış hiç. Hep alışmışım, hep kafamda aynı senaryoları kurgulayıp, aynı reaksiyonları sergilemişim. Değişiklikten korkmak değil bu, güvenli alan ya da kolaya kaçmak hiç değil, benim dışımda bir etkenin de işe karışıyor olduğunu düşünmek ve belki bu kez değişiklik yaratacağını ummak aslında. Çoğu zaman hayatını kendi kontrol ediyormuş hissi yaşayamamış bir insanın, böylesi hastalıklı bir şekilde, buna bel bağlaması çok acı olsa da, sanırım beklenebilecek bir sonuç.
    Dördüncü kez oluyor sanırım, kalbi korkularla dolu genç bir kadın olarak, ne yapacağını bilmez halde duygularına teslimiyet ile mantığını dinleme karmaşası içindeyim. Yolum belli olmadığından değil aslında, düşünme süresi yapacaklarımı asla etkilemedi, etkileyemez de muhtemelen... Ama bir yandan umut doluyken içim bu kez o gücün devreye gireceğine dair, diğer taraftan bir korku yayılmış durumda beynime “Ya ömrümün sonuna dek bu döngüyü hiç kıramazsam?”. Benim kadar insansever birinin, arkadaş/dost bağlamında içine düştüğü yalnızlaşma, ya aşkta hiç tamamlanamamayı da dâhil tutarsa ömrüme?