2 Mayıs 2011 Pazartesi

Ba-şar-dım =)

  Bu cümleyi kendi kendime defalarca kurmama sebebiyet veren şeyin bir konser olduğunu görmek yeterince tatmin etmeyebilir sizi, ama Maroon 5 grubunun konserine gitmek bana tarifi mümkün olmayan bir mutluluk yaşattı =)
  Eeeennnn çok sevdiğim gruplardan birinin Maroon 5 olduğu tartışılmaz bir gerçek, dolayısıyla bulduğum ilk fırsatta konserlerine gitmiş olmam da şaşırtıcı olmaz elbette.. Kaldı ki, erişebildiğim tüm sosyal ağlarda gruba yaptığım "İstanbul'a gelin" çağrılarımın da az da olsa payı olduğuna inanmak isterim =)
  Geleyim biraz da konsere... Neresinden başlasam bilemiyorum doğrusu.. Olumlu kısmı ile başlayayım en iyisi =) Konser muh-te-şem-di. Sahne performansları çok iyiydi kesinlikle... Herşeye anlamadan "uuuuuuuwwwww" diye çığlık atan çoluk-çocuğa rağmen, tüm kalabalığı çok iyi idare etmeyi başardılar.. Bir ara Adam kendisine eşlik etmeyi, onun gazlamaya çalıştığı şekilde beceremeyen kalabalığa içinden küfretmiş olabilir "İngilizce bilmiyor musunuz leyyynnn" diyerek ama hak vermek zorundayım ne yazık ki.. Açılış parçalarının en bilinen parçalar olması ortamı ısındırdı, oraya sırf Kuruçeşme'deki Maroon 5 konseri mantığıyla gelenlerin enerjisini baştan kaybetmediler böylece.. İlerleyen şarkılarda kalabalığın hepsine değil gerçekten şarkılarını bilen kesimine hitap etmeleri beni şahsen memnun etti =)  Özellikle James Valentine'ın The Sun parçasındaki solo gitar performansı ve Sunday Mornings parşasını söylerken Adam Levine'in yaptığı gırtlak izlenmeye değerdi ;) 
   Olumsuz yanlarına gelincee... Her güzel şeyin bir de eksi tarafı vardır ne yazık ki.. Bu konserin en büyük eksisi konserdeki "çocuk" yoğunluğu idi.. Üniversite festivalinden farksızdı konser alanı.. Daha yeni lise son sınıf olan veya üniversiteye yeni başlayan gençler ipini koparıp gelmiş gibiydi.. Çığlıklar atan kızlar, birbirlerine hava atmaya çalışan "delikanlılar", esrar çekip konsere gelenlerle -biri 15-20 dk boyunca arkamdaydı hatta- dolu bir ortamdı ayakta kısmı konserin. Ön sırada mutlu mesut oturan insanlara feci imrendim doğrusu.. Hatta ilerde gideceğim konserler için kendime bir şart bile koydum bununla ilgili, illa gideceksem bir konsere mümkün olduğunca parasını verip keyfime bakarak izlemeliyim. Hele ki ipini koparan gençlerin gidebileceği konserlerde bu çok daha fazla ehemmiyet taşıyacak ;) (Hatta bir de yurtdışında konser deneyimleyip bunun Türk kızlarından kaynaklı bir problem olup olmadığını da keşfetmeyi düşünmedim değil =) )
   Konserin diğer bir kötü yanı yalnızca 1,5 saat sürmesiydi, ki herkeste büyük hayalkırıklığı yaratan durum bu oldu.. Kişisel olarak en çok üzüldüğüm ise favori şarkılarımın çalınmamış olmasıydı ancak kendimi bir "popüler olmayan muhteşem hazine değerinde şarkıları keşfedici" olarak gördüğümden çok da sorun etmedim =)

   Sonuç olarak, bana hayatımın en güzel gecelerinden birini yaşattılar... Tepede ay, yıldızların rahatça görünebildiği açık bir gökyüzü altında, Boğaz'ın kenarında yıllar süren bekleyişime son verdiler.. Teşekkürler Maroon 5, yine bekleriz ;) NOT: Bilet konusunda yardımcı olan hayırsever vatandaşa buradan gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.

Dövmeli

Aman haa, yazının başlığı dövmeli diye şiddet yanlısı olduğumu sanmayın, ben dövme yanlısıyım. Tabi gelip geçici dövmelerden bahsetmiyorum cipslerden çıkan ve çocukların yapabildiği dövmeler değil, kalıcı dövmeler benim ilgimi ve dikkatimi çeken. Hani şu insanların vücudunun çeşitli yerlerine çeşitli şekillerde yaptırdığı, kimine çok yakışan, kiminde çok abes görünen dövmelerin yanlısıyım, özellikle erkeklerde, hatta daha da özellikle bilekten dirseğe veya dirsekten omuza olan bölgedeki dövmelerden =)

Geçen gün bir pidecide tesadüf eseri İtalya Serie A maçında gözüme takılan bir dövmeli futbolcu, bu konuda ne düşündüğümü fark etmemi sağladı (Adam Vass -> Brescia). O an aklımda kollarında dövme olan ünlü erkekler geçidi belirdi. Tabi ki ilk aklıma gelen Maroon 5’ın solisti Adam Levine idi =) Sonra yine bir müzik adamı olarak Robbie Williams’ı hatırladım –yaşına rağmen genç görünmesine en büyük etkenlerden birisi olduğuna inanıyorum dövmelerinin–, ardından David Beckham ve dövme ile bütünleşen Michael Scofield (adamın gerçek olmadığının ve vücudundaki dövmelerin her bölüm için 6 saatte yapıldığını biliyorum ama onu anmadan dövmeden bahsedebileceğimi hiç sanmıyorum).



Geleyim asıl mevzuya, açıkçası fiziki açıdan hoş olan erkeklerin vücutlarında yaptığı dövme gibi bir değişikliğe fazlasıyla sıcak bakıyorum, bunu yapanların daha da “sıcak” bir görünüm kazandığını düşünüyorum =) Tabi ki her dövme değil, ya bütün kolu kaplayan biraz da anlamlı bir şekli olacak ya da Atatürk imzası –son derece kişisel tercih meselesidir– . Latince felsefik bir söz de olabilir yazı karakterinin güzel bir şey seçilmesi şartıyla. Demem o ki sevgili Türk erkekleri, dövme iyidir hoştur, kollarınızda kendilerini bulundurarak kendinize karizma katabilirsiniz. İnanın bu sadece benim değil, dünyadaki epey kızın ortak görüşü ;) yoksa yukarıda saydığım adamlara onlarca kızın çığlık çığlık haykırıyor olmasını sadece kaşına gözüne bağlayamaz hiç bir bilim =)