24 Aralık 2010 Cuma

Curiosita - Merak

"
Leonardo'yu (Da Vinci) motive eden şeyler neydi? Pulitzer ödülü sahibi Daniel Boorstin The Creators: A History of Heroes of The Imagination (Yaratıcılar: Hayalgücü Kahramanlarının Tarihi) adlı kitabında onların ne OLMADIĞINI anlatır. " Dante'den farklı olarak, bir kadına tutkusu olmadı. Giotto, Dante veya Brunelleschi'den farklı olarak insani sadakate sahip değilmiş gibi göründü. Kiliseye ve İsa'ya da bağlılığı yoktu. Medici'den, Sforza'lardan, Borgia'lardan veya Fransa krallarından-papalardan veya düşmanlarından sipariş kabul etti. Bir Chaucer veya bir Boccaccio'nun duygusal niteliklerine, bir Rabelias'ın pervasızlığına veya bir Michelangelo'nun dini tutkusuna sahip değildi. Leonardo'nun duygusallığı, pervasızlığı ve ihtirası bunlara değil sadece gerçeğin ve güzelliğin araştırılmasına yönelmişti. Freud'un belirttiği gibi: 'O ihtirasını meraka dönüştürmüştü.' "
... "


Bu cümleler Lenordo Da Vinci gibi düşünmek isimli bir kitaba ait.. 7 adımda deha olmanın yollarını verdiğini iddia ediyor kitap. Eh, Da Vinci gibi sistematik bir düşünmeye geçilebilirse, her insanın hayatında çok şeyi değiştirebileceğine inanıyorum, bu sistematik ile zeka birleşince -tabi sadece curiosita'dan bahsetmiyor kitap- neler yapılabileceğini hayal bile edemiyorum.
Tabi bu yazının amacı bu değil... Yazının amacı içimdeki 'Curiosita' ruhunu sorgulamak. Tüm maddeleri mümkün olduğunca tarafsız şekilde incelemek istiyorum.

Duygusal ilişki arayışı: Sanırım bu listedeki en az uyum gösterebildiğim özellik budur.. Dante'nin kadına tutkusu gibi, benim de aşkımı, ruh eşimi bulmaya olan tutkum elimi kolumu bağlayamaz diye düşünsem de, beni kafamda ya da bazı bakış açılarından değerlendirildiğinde toplumda da sınırlandırıyor istemeden de olsa.. Bunu aşmanın yolu var mı, hiç sanmıyorum.. Bir boşluk var çünkü ruhumda sadece ve sadece aşkın doldurabileceği.. Neyse, bunun da yeri değil..
İnsani sadakat: Bu ifadenin anlamlandırılışının bireysel olduğuna inandığımdan aklıma gelen ilk tanıma göre değerlendirme yapmalıyım bence.. İnsanlarla olan ilişkinin bağımlılık hali geliyor aklıma ilk olarak bu ifade üzerine.. Burada asıl önemli olan kelime "BAĞIMLILIK". x olamadan yaşayamam, y'siz ne yaparım gibi cümlelerle olan ilişkim sadece 2 kişi için var; Ceren ve Başak. Hayatımın en önemli, en zor, en çetrefilli yıllarımda herşeye rağmen yanımda olan ve hala yanımda olmaya devam eden bu iki insan, olmazsa olmazım.. Kaldı ki, yaşam koşulları bizi öyle bir sınıyor ki, her birimiz ayrı şehirlerdeyken bile, kopmak bir yana uzaklaştıkça yakınlaşan bir ilişki içindeyiz. Yani aslında onlarsız bir dünya hayal etmesem de, etmek istemesem de, dünyanın herhangi bir yerine gidip yerleşebilirim onlar dışındaki hayatımı geride bırakarak.. onlarla olan ilişkim de zaten kopacak değil, bir yolunu buluruz elbet isteyince.. Aile, okul, iş, para, tanıdık, tanımadık gibi diğer etmenlere olan bağlılığım ise koca bir SIFIR. Sevdiğim insanlar, sevdiğim şeyler var elbet, bolca, ama bağımlı değilim hiçbirine..
Dini bağlılık: En çok cümleyi bunun hakkında kurabilecek kadar dolu olsam da bu konuda kendi içimde, özet geçmem lazım gelir.. Yaratan bir güce inancım tam, ancak diğer konularda kafamda onlarca soru, onlarca düşünce, bana din diye dayatılan sistemin zorla kabul etmemi istediği ancak mantığımın almadığı öyle çok şey var ki, herhangi bir dine bağlı olmayı kabul edemiyorum. -Evet, çok kez duydum, din zaten mantığın almadığı durumları, olguları açıklar, ama o açıklamalar beni tatmin etmiyor işte bir türlü-
Rakibiyle, düşmanıyla olan ilişkiler: Bazen kendime lanet ediyorum bu konuda, çok netim çünkü. İkinci kez düşünmeye yer yok, tavırı bir kere koyduğum zaman geri almam nerdeyse imkansıza yakın. Eğer tavırı koymadıysam da, içimde sinsilik oluyor bu kez, zarar verme güdüsü-isteği. Tabi bunlar düşmanlar için. Rakipler için bu kadar acımasız veya sert değilim, ancak bel altı savaşan olursa silahlarımı kuşanırım. Onun dışında sessiz, sakin, elimden gelenin en iyisini yaparak sürdürürüm rekabetimi.
Pervasızlık: Sanırım kendime bundan uygun bir yakıştırma yapamazdım. Pervasızım, yok bir çekincem kimseden, ne hayatımı yaşarken, ne gülüp eğlenirken, ne de ağlarken.. Kaale almamak gibi değil ama bu dediğim, beni tanımayan insanlardan hiç çekinmem; tanıyanlarsa zaten rahat olduğumu az biraz bilirler, bilmeyenler de öğrenirler zaten..

Özdeğerlendirmem bu kadar.. Sonuç olarak, kendimi istediğim ölçüde geliştirmem için çok az engelim var önümde bence.. Duygusal ilişki arayışımda karşıma çıkacak insanın da benzer özelliklere sahip olması çok daha önemli tabi bu şartlar altında, böylece kendimi geliştirmeme ket vurulması olasılığı kalmasın masada.. Deha değilim henüz ama açık kapım var önümde, Michael J. Gelb'in andığı bu özelliklerin en çok gerektiği özellik; bitmek bilmeyen merakım yani "CURIOSITA"m =)

23 Aralık 2010 Perşembe

Endişeler, sıkıntılar....

Sustuklarım büyüdü içimde, biliyorum. Farkındayım yaptığım herşeyin.. Meyvesini topluyorum farkındalığımın yavaş yavaş.. Zaten düzgün gitmeyen hayatımı bir de kendi ellerimle çöktürüyorum.. Kazandığım gibi başarılı bir şekilde kaybediyorum da aynı zamanda.. Farklı şeyler denemeyi delice isterken her an cesaretim kırılıyor inatlaşır gibi benimle..

Kariyerimle ilgili şüphelerim gün geçtikçe artıyor.. Bu zamana kadar bu bölümün bana uygun olduğunu nasıl düşünmeye devam etmişim diyorum..

İstanbul ve mezuniyetin yaklaşması her geçen gün üstüme geliyor. İş bulamama korkuları, yurtla ilişiğim kesilince bu kez ne yapabileceğimin endişesi, hatta okulu bitirememe korkusu, çevremde kalıcığı olan insanların bana uzaklığının yarattığı, duygusal yalnızlığım, vs...

Yoruyor bu hayat beni ısrarla.. Farklı zaman dilimlerinde aynı korkuları yaşamaya alışmıştım fakat bu sefer hepsi aynı zamana denk geldi.. Sanırım haftalardır içimi sıkan da bu.. Gülmeye çalışıyorum, eh başarıyorum da biraz doğrusu, ama içimdeki sıkıntıyı göstermemek -ya da az göstermek- dışında bir etkisi de olmuyor ne yazık ki.. Birikiyor aklımda onlarca şey, yanlış yerde yanlış zamanda yanlış kişilere patlamaktan korkarak bir günü daha atlattığımı düşünüyorum...

Beni Bu Havalar Mahvetti

Beni bu güzel havalar mahvetti
Böyle havada istifa ettim,
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli KANIK


Tam bugünkü moduma uygun bir şiir. Kötü bir gün olmamasına rağmen içimin sıkkın olduğu ve ne yazık ki istemeden de olsa çevremdeki bir çok insana bunu yansıttığım bir gün oldu..

3 Aralık 2010 Cuma

ikiyüzlü şiir

Birilerine bahsedince zorlaşıyormuş bazı hisleri kendi içinde yaşamak...
Her an bir çaba beliriyormuş kendini belli etmek için karşındakine...
Bir yandan da diğer insanlardan sakınmak için kendini
Anlamsız, garip uğraşlara girişiyormuş insan gereksiz yere...

Oysa daha anlamsız olan hisleri saklamak değil mi ki içinde?
Hele ki ölümlü dünyada
Mezara mı gitsin illa ki hislerin de senle birlikte?
Hem karşındakini kendinden, sevgiden mahrum etmek
Hiç sığar mı bir insanı sevmeye?
Kendini nihayet tamamlanmış hissettiren insanı bulmuşken
Sessiz kalmaya çalışmaktan,
Ufacık yüreğine sığmaya çalışmaktan
Heba olmaz mı insan, yazık etmez mi kendine?

Ceyda Topuz



Şiirin adının "ikiyüzlü şiir" olmasının sebebi; bu şiirde belirttiğim bazı düşüncelerin uygulaması konusunda gerçek hayatta pek cesaretli olmamam... Bazen çok istesem de içinde bulunduğumuz toplum izin vermedi bana yargılarıyla başımı ağrıtarak, bazen de kötü deneyimler kendimi engellememe sebep oldu. Sonuç, düşünceleri ile davranışı tutamayan bir Ceyda ne yazık ki.. Doğru zaman geldiğinde bu kötü yönümün de üstesinden gelmeyi umuyorum...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Sıkıntı,Bit !

Bu ara çok alakasız, gereksiz şeyleri düşünmeye başladım onca derdin arasında... Sanki evden sürgüne kaçar misali ardına bakmadan giden ben değilmişim gibi, saçma şeyleri kafama dert etmeye başladım. Kendi derdim bitmedi ama yine başkalarının derdine de sardırdım.. Ne olup bitiyor bana anlamıyorum. Kendime karşı duyarsızlaştım mı ki birdenbire? Daha da önemlisi NEDEN?

Dün gece aklıma gelen ilginç bir düşünce mesela, babam yerine annem ölseydi hayatımda ne gibi farklılıklar olurdu? Sadece kendim açısından değil, akrabalarım ve onlarla olan ilişkim açısından özellikle... Dayım bu kadar yanımda olur muydu veya onun yardımına bu kadar ihtiyacım olur muydu? Evden ayrıl dediklerinde bana hiç düşünmeden, sormadan, endişe etmeden gidebileceğim bir baba evi olur muydu? Anneannemler ne yapardı peki, yine onlarla mı yaşardım? Özlemim yine sadece onlara mı olurdu? (Biliyorum bu soruların hepsi saçma, sonuçta kelebek etkisi denen bir olay var ve bir değişkene dokundun mu tüm denklem anında değiştiriyor kendisini ama sormadan edemedim işte)Yine okuyabilir miydim bu kadar kaliteli bir şekilde? İTÜ'nün nimetlerinden faydalanabilir veya zorluklarını çekebilir miydim?

Daha nicesi sırayla aklımı bulandırdı son 3-4 gündür... Kendime cevap veremiyorum, daha güzel günler olurdu belki diye düşünmeye bile korkuyorum çünkü.. Zor olanı ben seçmedim elbet ama o niye beni buldu diye sorgulatıyor çünkü sevgili beynim bana öyle düşünceler üşüşünce kafama.. İsyankar kişilğimi ön plana çıkartmak istemiyorum kendi içimde, sadece dışarı yansısın o... Bana dışardaki yanlışlıklara isyan etmem yeter, zaten öyle çoklar ki...

Kısaca yurda çıkmamın psikolojimde yarattığı bozukluk yetmez gibi kendi kendime ekstra psikolojik zararlar vermeye devam ediyorum... Biraz mutlu olmaya ihtiyacı var bu bünyenin... Dostlara ihtiyacı var... Bir de hayatıma girmesini istediğim insana biraz...

30 Ekim 2010 Cumartesi

denemesel bi iç döküm...

Gece saat 02:30 ve ben yarın işe gidecek olmama rağmen halen uyanığım. Uykunun esamesi okunmuyor şu halde hatta... İstiyorum ki tek seçeneğim kalsın bana hayatımda: ölmek.
Ne zamandır bu kadar bezginim hayattan bilemiyorum... Duygularım,biricik gururum, düşüncelerim, korkularım, endişelerim, kıymetlilerim, yazdıklarım, yazamadıklarım, çizdiklerim, kararlarım, kararsızlıklarım arasında öyle bir durum oluşmuş ki herhangi bir tanesine gelen en ufacık bir taşla hepsi birden çöküyor: "SYSTEM FAILURE" modu yani. O çok kıymetli taşı da gururuma yedim bu kez "Öldür beni Allahım" diyecek kadar ağır gelecek bir şekilde.
Gitmek istiyordum, istiyorum da buradan fakat kendi istediğim zamanda ve şartlarda... Kesinlikle böyle değildi aklımdaki, güzel bir miktar para biriktirip canımla, gamzemle eve çıkıp mutlu mesut yaşayacaktım. İşim olacaktı güzel bir tane, zevk aldığım, yorulsam da umurumda olmayacaktı. Güzel, sakin, eğlenceli bir ev hayatım olacaktı.. Gelenime, gidenime, arkadaşlarımla buluşmama laf edecek insan olmayacaktı ve ben o özgürlüğümle mutlu olacaktım. Sıkıntı çeksem de yüzüm gülecekti.

Oysa şimdi ne durumdayım... Zayıf, yılmış, bıkkın, üzgün ve en önemlisi ölmek isteyen... Ağzımdan dökülen "Allahım al canımı, kurtar beni, koy beni babamın yanına" cümlesine benden çok şaşan olabilir mi ki? Olamaz çünkü çevremdeki herkes bu konudan ne kadar kaçındığımı bilir veya kaçındığım böyle bir konu olduğunu bile bilmez belki. Zor oldu konuşmak her zaman veya rüyalarımda görmek sırf ölümü veya onun ölümünü... Şimdi ise o korktuğum, sevmediğim, kaçmak istediğim ölümün pençesinin gelip beni bulmasını istiyorum... Yok, hakikaten ne kendime ne de bunları bana yaşatanlara diyebilecek bir sözüm yok.

21 Eylül 2010 Salı

Geçmişin Etkisi

Yanımda olmasını istemek birinin ne zamandır suç oldu kendi beynimde bile?
Eşlik edilmesini istemek içtiğim çaya, yürüdüğüm yola, sohbetime...
Birinin sarılmasını istemek sevgi dolu bir şekilde neden yanlış oldu?
Umutlanmamak ne zamandır kural oldu kendime koyduğum?
Alışkındım sevip de sevilmemek kısmına aşkın,
Ama sevmemeye çalışmak ne zaman alışkanlık oldu?
Kalemimi uslu tutmaya çalışmak neyin amacı oldu?
Yazmayınca körelecek mi tüm bu duygular sanki!
Birini düşünüp en yakınlarıma bile adını anmamak,
Hataymış onu düşünmek gibi konuşmak,
Hatta yalan söylemek ne zamandır benim yaptığım bir şey oldu?
Söylediğim kelimeleri enine boyuna tartıp söylemek,
Ya da düşlerimde doyamadığım gözlerine bakamamak
Nasıl bir değişimin sonucu oldu?

Bütün bu soruların cevabını
Geçmişte aramam gerektiğini bilecek kadar yaşadım.
Elimi eteğimi çekmek için onlarca söz verdiğim kendime,
Ama bir türlü başaramadığım,
Benim kocaman bir parçam olan geçmişim tüm sorumlusu bunların.
Şimdi yine serzenişlerimi yaptığım şey ne kader, ne benim karakterim,
Geçmişin üzerimden tüm silkinmelere rağmen düşmeyen kırıntıları...
Yine geçmişin etkisiyle yeni bir değişime
Bu kez farklı bir cümleyle kaldırıyorum kadehimi;
Geçmişimle barışık, yeni umutlarla dolu, güzel günlere...


01.11.2009

14 Eylül 2010 Salı

küçük bir liste..

Bir evim olsa kendime ait... İstediğimde kendi anahtarımla girip çıkabileceğim, girerken kendimi bir an bile rahatsız hissetmeyeceğim... Adımımı atarken, güzel zamanlarımı geçirirken bunun ne kadar süreceğini düşünmeyeceğim...

***

Bir işim olsa insan gibi yaşamam için yetecek kadar para veren... O anda aldığım zevk için ilerde kısacağım zevklerin bir kısmını düşünmeyeceğim... Kendim için para harcarken, geliştirirken kendimi zorlanmayacağım...

***

Bir aşkım olsa heyecanı hiç bitmeyen... Hüzünü yok eden, sevinci katlayan, öfkeyi dindiren, stresi unutturan ve benim de onun hayatını güzelleştirebileceğim... Kendim olup mutlu olabileceğim...

***

Bir dostum? Bir tek ona sahibim zaten... Hatta onlara...

***

Yine de bu listeden seçecek olsam ilk tercihim arkadaşlarım ve işim olurdu... İşim, evimi getirirdi zaten... Aşk ise listenin bariz en son sırasına yerleşiyor... Olsa da olur, olmasa da olur diyebileceğim tek elemanı bu listenin... Dost varken, iş ve ev de olduktan sonra hayatımda aşk kadar olamasa da güzellikler olabilir elbet...

***

Böylece Ceyda'nın iyi bir iş ve güzel bir ev arayışı başlar...

20 Ağustos 2010 Cuma

Zor Dostum..

Hep bu kadar basit mi olmalı gidişler,
Bir dur bile dememek mi gerek gidenin ardından?
Hep yalanların arkasına mı sığınmalı bitişler,
Gerçeğin maskesini bir taraf düşürmeyecek mi elbet?
Hep bu kadar yanlış mı gitmeli ilişkiler,
Köprüleri atmak çözüm mü olacak her gün?
Hep bu kadar acılı mı olmalı gülüşler,
Kendini saklamaktan sonunda bitap düşmeyecek mi her insan?

Zor dostum, zor...
Bunların hepsine katlanıp da,
Mutluluğu bulacağına inanmak zor...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Kurallar Dersi

Hayatı öğrenmek ömürlük bir uğraş
Yorulmak veya bıkmak yok lügatinde.
Ne değişim var başka bir dersle,
Ne de ayrılmak yolun ortasında...
Tüm kurtuluş yollarını denedim ben de
Çevremdeki birçokları gibi...
Anladım kuralları yaşayarak,
Ve kabul ettim hepsini zor gelse de bazen...

Yapacak başka bir şey kalmadığında
Arkasını dönüp gitmeliymiş insan...
Söylenecek son sözü söyleyince
Pişman olmamayı bilmeliymiş...
Başını yastığa koyduğunda rahatsız eden düşüncelerini
Kafasında bekletip büyütmeden anlatmalıymış dostlarına...
Bir an bile kaybetmemeliymiş
Değmeyecek insanlar için üzülmekle...
Unutmalıymış bazen geçmişi
Hasretle anmak yerine...
En önemlisi de,
Asla yitirmemeliymiş umudunu
Kuralların yaşattıklarından ötürü...
Çünkü bu kurallardan ibaret gibi gözükse de hayat
Herkes kendi attığı zarlarla belirlermiş kendi oyununu...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Dostum Ol


Gel yanıma, gül benimle arkadaş...
Bir sıcak gülüşe hasret gönlüm...
Sen dindir o özlemini yüreğimin,
Beraber gülelim,
Gel arkadaş.

Sarıl bana, bağrına bas arkadaş...
Ana-baba sevgisi ister ruhum...
Sen göster o sevgiyi bana,
Gel, kollarına al beni,
Sarıl arkadaş.

Ağla benimle, acımı dindir arkadaş...
Herkes güler derdime...
Sen benim yanımda ol,
Beni anla;
Ağlayalım arkadaş.

Dinle beni, bazen sadece dinle arkadaş...
Kimse dinlemedi beni, benden başka...
İhtiyacı var sesimin duyulmaya;
Sen duy beni,
Dinle arkadaş.

Paylaş benimle her şeyini arkadaş...
Korkma incitmem dertlerinle seni...
Ya seninle ağlarım, ya seninle gülerim;
Başka ihtimalim yok benim...
Sen sadece benim
Dostum ol arkadaş.

31.03.2006

15 Temmuz 2010 Perşembe

Dağ Rüzgarı


Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim…
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git, gidebildiğin yere git, diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış,
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış,
Bilmiyordum.

Yine de dayanmaya çalışıyorum işte.
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse,
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum.
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Her şeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur

Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır,
Bitmiyorsun.
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin,
İnceliğin ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık

Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.

Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.

                                                                                  -Ümit Yaşar OĞUZCAN-


Lise yıllarıma damgasını vurduğunu düşündüğüm şiir olur kendileri... Sonradan farkettim ki meğerse bütün ömrüm o dağ rüzgarını aramakla geçecekmiş... O yüzden daha da önemlidir artık kendileri.

Gelecek Sevgiliye Mektup


Sevgili gelecekte gelecek sevgilim, sana bu mektubu yazıyorum çünkü geldiğinde anlatacak gücüm olmayabilir.
Yaşam yolculuğumun çok renkli geçtiğini söyleyebilirim. Renkli dediğimde aklına hemen kırmızı, sarı, mavi, yeşil gibi canlı renkler gelmesin. Onlar da oldu elbette ancak siyah, gri, beyaz ve lila en büyük yeri işgal ediyorlar.
Dışarıda bin bir çeşit hayat var. Benimki de, sıradan olmayanların arasında sayılabilir. Aslında hepimiz seçimlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz, yani çoğu zaman! Seçtiklerim ve deneyimlerimden ortaya çıkan benle, halimden memnunum. Daha iyisini de yapabilirdim mutlaka, şimdiki aklım olsaydı ama bazı kadersel döngülere karşı çıkmak mümkün değil.
Hızlı koşan çabuk yorulur. Ben de, neden bilmiyorum ama kısa vakitlere çok şey sığdırmışım. Bilgisayardaki “zip” dosyaları gibiyim. Tıklayınca içimden yüzlerce klasör fırlıyor. Sonuç itibariyle yorgunum!
Geldiğinde bir enkaz bulmayacaksın ancak biraz tadilat istediğim kesin. Temelim sağlam fakat duvarlarımda çatlaklar var. Güzel bir boya badana paklar beni. Kalbimin kapısını çıkarken kapatmayanlar yüzünden, fırtına ve yağmurda içeriye su girdi. Ne kadar dirensem de, parkelerin kabarmasına engel olamadım. O yüzden zarafetimi yitirmiş olacağım. Biraz zımpara ve cilayla çözülemeyecek gibi değil, merak etme!
Gözlerimin kenarında inatçı çizgiler var. Onlar için yapılacak bir şey yok, duracaklar! Zaten dursunlar, şu tatlı-ekşi yaşamımın tek şahidi onlar. Ayrıca, çizgilerime baktıkça daha çok seviyorum geçmişimi, tecrübelerimi ve sevdiklerimi.
Pişmanlık odamı uzun zaman önce boşalttım. Orası hep boş kalacak çünkü bütün yaşadıklarım, şimdi beni ben yapanlar. Onlar olmadan bu kadar farkında olamazdım. Hayatımdaki her olaydan dersler çıkarırım ve hepsinin bana başka bir olguyu öğretmek, beni büyütmek için geldiğini bilirim. O yüzden pişman olacağım şeyleri yapmam, yaptıysam da boşuna vicdanımla savaşmam.
İnançlarım, beni ayakta tutan temelimdir. Büyük bir deprem görmezlerse, kolay kolay yıkılmazlar. Aşka olan inancım yüksektir örneğin ama ilişkiler için aynı şeyi söyleyemem. İnsanların kalleş olabileceği, sırtımdan vurabileceği ihtimalini cebimde tutarım.
İşin özü, bu mektubu sana şunun için yazıyorum; yorgunum! Üstümde yılların tozu, kiri var. Senden sihirli bir değnekle dokunup, beni baştan yaratmanı beklemiyorum. Zaten bunu istemem de, aynı yolları bir daha yürüyecek gücüm yok. Senden tek beklediğim, eline kovayla bezi alıp, şu tozu silecek kadar cesaretli olman. Üstelik buna değeceğini göreceksin çünkü üstü kirlenmiş olsa da, bu bina zümrüt ve altınla yapıldı. Güneşi gördüğünde parlayacaktır. Dilerim çabuk gelirsin, daha önemlisi umarım gelirsin…

                                                                                                       -İsimsiz-

7 Haziran 2010 Pazartesi

Çığ Yaratmak

Hayatta en çok ne rahatsız eder sizi? Beni en çok rahatsız eden şey, ne kadar uğraşırsam uğraşayım, bazı şeyleri asla değiştiremeyeceğim gerçeğidir... Seçimlerimizin oluşturduğunu iddia ettiğimiz hayatımızda aslında öyle az değişken var ki bizim dokunabildiğimiz, korkutuyor bazen bu beni. Kader diyen insanlara rağmen hep seçimlerimizi savunsam da, bazen gördüklerim, yaşadıklarım, sahip olduklarım ve olamadıklarım beni bu düşünceye itiyor sessizce... Kendimi yenik hissediyorum hayatımda. Oysa ben kazanmayı, egemen olmayı, hatta işin doğrusu gücü, kontrolü seven bir insanım. Sebep ne olursa olsun hiç bir yenilgi karşısında sessiz durmamak gibi de lanet bir huyum var işte bunların yanında beni zorlayan... Hatta bazen sırf benim değil başkalarının yenilgilerinde bile, genelde haksız bir yenilgiyse, isyan eden ben oluyorum...

İnsanların adaletsizliğinden önce yaşamın adaletsizliğini sorguluyorum. Bu adaletsizliklere susmak için uydurulan kılıflardan sıkılıyorum, "gün gelir devran döner", "eden bulur" gibi atasözlerinin arkasına sığınan insanların güçsüzlüğüne acıyorum. Hele ki "bu dünyada olmasa da diğer dünyada cezasını çeker"ciler... Elim ayağım kesiliyor bunları duydukça. Sen işin içine girip, çıkarını feda edip tek kelime etsen ölür müsün be adam! Sen bu dünyaya insanların getirebileceği adaleti sağlamak için gerçek bir çaba göstersen! Ondan sonra hak ediyorsan elbet sen de alırsın hakkını bu onurlu davranışının... Belki "diğer taraf"ta çok ederi yoktur ama insanların gözünde bir değer katarsın kendine. Bir insan hakkında "suya sabuna bulaşmaz, kafa, iyi adamdır" denmesi mi yoksa "haklının yanındadır, dürüst, iyi adamdır" denmesi mi daha  hoş gelir kulağına? Ben 2.yi tercih ederim, sizin de onu tercih edeceğinize eminim, fakat tercihlerimiz için bile bu kadar umursamaz olmamızın sebebi ne?? Biz bunu gerçekten isteyerek mi tercih ediyoruz, yoksa bazı sosyal şartlar mı bize bunu seçmemizi söylüyor?

Anlamaya çalışıyorum tercihler yapıp, birşeyler isteyip buna rağmen hiç çaba göstermeyen insanları, kafamda oluşan tek şey şaşkınlık oluyor. Ötesi çıkmıyor benden. Üstelik bedellerini de biliyorum doğru olmanın... Yaşayarak gördüm hepsini... İnsanlar da çıkardım hayatımdan bu yüzden, karşıma 15 kişi aldığım da oldu, yalnız kalmayı tercih ettiğim bile oldu yeri geldiğinde, çünkü doğru olduğumu biliyordum hepsinin aksine... Vicdanımın rahatlığı beni ayakta tutuyordu belki de... Hadi benim vicdanım rahat, peki ya birşey yapmayanlar onca adaletsizliği görüp? Onlar gece nasıl yatıyorlar, hiç mi akıllarında geçmiyor gösterecekleri davranışın belki çığ gibi büyüyüp bazı şeyleri temelden değiştirebileceğini? Üstelik biz Türkler için bu konuda örnek alınabilecek bir Atatürk varken, tüm dünyaya karşı durmuş bir lider varken, bu umursamazlık neden, nasıl?

Anlamak zor, anlatmak daha zor aklımdan geçenleri... Yenik durumdayım hayatıma bazı noktalarda... Hayatın adaletsizliklerini yaşıyan konumundayım, ama vazgeçmeyeceğim ben doğru olmaktan. Herşeye gücüm yetmese de, gücüm yeten herşeyi değiştirmeye çalışacağım...

Bana katılmak istemez misiniz? Belki biz birlikte bir çığ yaratabiliriz bu dünyada...

18 Mayıs 2010 Salı

Seni İstiyorum

Soğuk iliklerime işlerken bu gece
Aklımda yine senin hayalin vardı
Serin tenime dokunuşun,
Dokunduğun her yeri yakıp yıkışın...

Bana bir şeyler olduğunu iddia ediyor insanlar
Beni bu hayallerimden uyandırırken...
Ne yaptı ki diyorum içimden,
Beni aşkla tanıştırmaktan başka...
Sadece âşıkların anlayabileceği bir minnet bu,
Biliyorum ve sessizliğime gömülüyorum...
Gecenin beni sarmasına izin veriyorum sen yoksun diye,
Yokluğun içimde geceden daha karanlık çünkü...
Sonlu yaşamımın sonsuz hayallerini kuruyorum
Gerçekleşmeyeceğini bile bile...

Çoğu kez cümlelerimin içindesin,
Ağzımdan çoğu çıkamasa da...
Bağımlı bir yaşamın ilk adımındayım belki de,
Şu an için telefona,
İleride ise sana belki de, kim bilir?
Boşa atmaktan bıkkın olan şu kalbime,
Bir amaç vermeyi istiyorum,
Seni istiyorum.

13.06.2009

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Son...

Bir son daha çaldı kapıyı
Usulca, belli bile etmeden geldiğini
Yine göremedim tüm dikkatime rağmen,
Yine hazırlayamadım kendimi
Tutamadım gözyaşlarımı bu kez de
Yenildim bir kez daha...
Elimi sıkmadı bu ayrılık anında
Dostça bir veda olamadı bu...
Sadece havada sözler kaldı aramızda
Yapılmış ama asla uygulanamayacak planlar bir de...
Bu kez kimse bilmedi bu aşk oyununu
Kapı çarpılana dek yüzüme...
Sesi duyanlar da gelmedi zaten
Saçılan parçaları toplamaya...
Elimde kırık kalbimle
Öylece kalakaldım yine
Sıradaki sonu merak ederek...

22.12.2009