29 Aralık 2012 Cumartesi

Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı


Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri...


Cemal SÜREYA

24 Aralık 2012 Pazartesi

Simone de Beauvoir'den Algren'ine


...

Üzgün de değilim sanırım. Daha çok şaşkınlık içindeyim, kendimden çok uzakta, senin bu kadar uzak ve aynı zamanda bu kadar yakın olabildiğine şaşırdım. Ayrılmadan önce sana iki şey söylemek istedim, bundan sonra da konuşmayacağım bununla ilgili, söz veriyorum. Birincisi; seni bir gün yine görmeyi çok umut ediyorum, çok istiyor ve buna ihtiyaç duyuyorum. Ancak şunu unutma lütfen, seni görmeyi hiçbir zaman istemeyeceğim senden- bu gururdan değil, ki zaten sana karşı gurursuzum biliyorsun, ancak sen istersen buluşmamız gerçekleşebilir. Yani, bekleyeceğim. Sen dilersen, söylemen yeterli. Aşkını kaybettim belki ama seni kaybetmek istemiyorum. Nasıl olduysa, bana o kadar çok şey kattın ki, bunların geri alınması mümkün değil. Şefkatin ve arkadaşlığın benim için öyle değerliydi ki hala mutlu ve minnettar hissediyorum bunun için. Bunu söylemek beni utandırıyor ama; seni, beni artık eskisi gibi istemeyen kollarına atıldığım anda ne kadar çok seviyorsam, hala öyle seviyorum.Ancak bu senin üzerinde herhangi bir baskı yaratmasın canım, hiçbir zaman bir görev bilinciyle mektuplar yazma bana. Sadece canın istediğinde yaz ve beni mutlu ettiğini bil.

Neyse, kelimeler aptalca geliyor. Bana çok yakın, çok yakın duruyordun, sana yaklaşmama izin ver. Ve lütfen, eski zamanlarda olduğu gibi, bana kalbimi geri ver.

Senin Simone'un

4 Aralık 2012 Salı

Arayış

   Bir omuz... Bir insanın tek ihtiyacının bu olması ne acıdır, nasıl acıtır, bilir misiniz? Merak etmeyin, hiç de iyi bir şey değil. Kalabalıkların içinde, milyonların arasına karışmış yaşamınızda, bir an gelir ve tek ihtiyacınız ön yargısız, eleştirmeyen, dinleyen, destek olan, düştüğünüz yerden sizi usulca kaldıran bir omuz olur ve bulamazsınız. Şu zamana dek güvendiğiniz bir çok omuz ya çürük çıkmıştır ya da şu an hala güveniyor olduklarınız o esnada uygun değildir.
   Hayatımda şu zamana dek başımı omzuna dayayıp güç aldığım, ağlayabildiğim insan sayısı inanın çok değildir. Bundan sonra da sayısında pek artış beklemiyorum açıkçası. 3 kadın, 5 erkeklerdi güvendiklerim. Son durumu rassal bir sırayla özetleyeyim:
1- Araya mesafelerin ve kırıcı bir sürü sözün girdiği, eleştirinin ve bazen küçümsemenin, anlayışsızlığın baş gösterdiği 10 yıldır hayatımda olan bir kadın... Artık kara gün dostluğundan, alışkanlık dostluğuna dönüşmüş galiba ilişkimiz...
2- 3 sene önce aşık olduğumu sandığım, çok güvendiğim ama hayata bakış açılarımız çok farklı olduğu için uzaklaştığımız, ancak zamanında omzunu çokça gözyaşlarımla ıslattığım bir adam... Konuşacak ortak bir hayatımız kalmadı, ortak fikirler yok bizi bağlayacak, hayatın akışında koptuk gittik bir şekilde...
3- Üniversiteye gelip abim olabilecek olmasına rağmen kardeşim gördüğüm bir erkek vardı, mesafeler girdi, kendi hayatlarımıza dalıp ihmal ettik birbirimizi, şimdiyse yalnızca hal hatır sormalık kaldık bir şekilde. Çok zor zamanlarda el verdiysek de birbirimize, yetmedi bugüne taşımaya bu dostluğu da...
4- 4 senelik inanılmaz bir samimiyete güvenip, ilişkimizi bir üst seviyeye taşıdık, ev arkadaşı olduk. İşler yolunda gitmedi, bir omuz daha yitip gitti...
5- İlkokula başladığımda anaokulunun etkisiyle hiç ağlamamıştım ailemden ayrılınca, bir de ilk günden itibaren öyle sevdim ki öğretmenimi, okul bitiyor diye her yaz ağlar olmuştum. 23 yaşındayım, hala hayatımın erkekleri kategorisindedir. Kucağına oturup, başımı omuzuna dayayıp ağlamanın verdiği huzuru bir daha hiç yaşamadım. Elbette şu anda aynı ilde bile olmadığım öğretmenimi arayabilecek değilim...
6- Dayımın nereden tanıştığını bile bilmediğim Barış abim... Çocuk aklımla evlenmeyi isteyecek kadar çok sevdiğim, kıymet verdiğim, ailemden daha önce gelen, ailemden bazı insanlardan daha çok beni önemseyen bir insan. Şu anda Mısır'da olduğu için yılda birkaç kez haberleşebildiğim, çocuklarının fotolarını gördükçe, özlemle dolan gözlerimden akan yaşları tutamadığım bir adam...
7- Üniversitenin bana kattığı mükemmel bir arkadaş, dost var hala zamanın veya mesafelerin henüz benden koparmadığı... Onunla ise hayatlarımızın yoğunluğunda yan yana gelmemiz çok zor oluyor, bir de tabi sesi biraz daha anlayışlı olmasına rağmen, gözümde onu yerleştirdiğim yer mantığın sesi olduğu için yanında ağlamayı çok sık beceremediğim bir kadın...
8- Bana aşkı tattırdığını düşündüğüm, ömrümde hiçbir insana duymadığım güveni duyup, omzunda aynı anda hem gülüp, hem ağladığım, her sırrımı, en büyük acılarımı paylaşıp kendimi emanet ettiğim bir adam... Şimdi görüşmediğim, görüşmek de istemediğim...

   Sonuç; dostları, arkadaşları bolca olan, ama bir omuzda ağlamaya ihtiyaç duyarken, değil omuz bulmak insanların yanında yüzüne mutluluk maskesi yerleştiren, içinde bir yerlerde depresyonun dibine vurmuş (hatta bazı çok dikkatli gözlemciler tarafından nasıl oluyorsa anlaşılabilen) bir çaresiz kadın... Daha fazla dik duramayan, destek de bulamayan, sevdiklerine gidip ilgi dilenmeyi de reddeden üstelik... Anlaşılmayı bekleyen doğru insanlar tarafından, gelmeyecek bir omuzu bekleyen inatla... Acı ama gerçek, önemsediği bir sürü insan varken, önemsenmeyen, umursanmayan, "çevresi oldukça geniş bir arkadaş yelpazesiyle kaplı ama bir o kadar da kalabalığın içinde yalnız kalmış biri" olmaya mahkum bir kadınım...

2 Aralık 2012 Pazar

Yüzyıllık Yalnızlık'tan


Birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor. O yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız?

-Anlatsam mı, anlatmasam mı?
Kararsızlığımız?

-Bu sevgi beni acıtır mı?
Kuşkularımız?

Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.


Gabriel Garcia MARQUEZ - Yüzyıllık Yalnızlık