2 Ekim 2011 Pazar

Aşka dair...

Aşk... 3 harften oluşan en anlamlı, en zahmetli, en harika kelime... En çok düşündüğümüz, en çok yaşadığımız, en çok konuştuğumuz 3 harf... İnsanları en çok eleştirdiğimiz, sıra bize geldiğindeyse çoğu zaman ne diyeceğimizi unutturan kelime...
          Ben sustum ve sıramı bekledim çoğu zaman... Sıramın gelemeyeceğine inandığım içindi belki sessizliğim, kim bilir? Konuşamadıkça düşündüm, enine boyuna, baştan aşağıya her şeyini düşündüm aşkın... Sahip olsam nasıl olurdudan başladım, nasıl aşık olabileceğimden çıktım. Nasıl bir insana aşık olabileceğim sorusunu hep muallakta bıraktım. Çok az kriterim olacağını hep bildim ve neler olduğunun da genelde farkındaydım. Başkalarının yorumlarınaysa çoğunlukla kulaklarımı tıkadım...
            Yakın zamanda ise bu yorumlardan birinin de etkisiyle tekrar sessiz düşüncelere daldım... Kimi zaman en sevdiklerimden bir kısmını eleştirdiğim yaş farkı konusu beni de vuracak diye korkmaya başladım çünkü... Hep derdim ki hayran olabildiğim bir adama aşık olabilirim olsa olsa diye, yakın zamanda ise gördüm ki hayranlığımı elde eden erkekler genelde olgun ve benden yaşça büyük... Hem de hatırı sayılır derecede yaş farklarından bahsediyorum...
Bana ne olduğunu, neden böyle olduğumu içimdeki bir ses haykırdıkça, daha da büyük bir suçluluk hissi kaplıyor içimi. Aslında benim suçum olmasa da, benden yaşça öylesi büyük insanlara olan hayranlıklarım çok çocukça geliyor, kısmen doğal olduğunu bilsem de... Yine de imkansızlıklarını hissetmek bazen kalbimde tarifsiz acılara yol açmıyor dersem yalan olur... Yine de kendimi engelleyemiyorum ve işin daha da kötüsü engellemeye çalışmayacağım da... Çünkü her ne kadar kabul etmek istemesem de benim yaşıtlarım arasından bir erkeğe hayranlık duyma olasılığım gerçekten düşük ve benden olgun olanların da ancak bir kısmı bana, kendimi hissetmeyi gerçekten istediğim gibi hissettirebilir.

02.10.2011