24 Aralık 2010 Cuma

Curiosita - Merak

"
Leonardo'yu (Da Vinci) motive eden şeyler neydi? Pulitzer ödülü sahibi Daniel Boorstin The Creators: A History of Heroes of The Imagination (Yaratıcılar: Hayalgücü Kahramanlarının Tarihi) adlı kitabında onların ne OLMADIĞINI anlatır. " Dante'den farklı olarak, bir kadına tutkusu olmadı. Giotto, Dante veya Brunelleschi'den farklı olarak insani sadakate sahip değilmiş gibi göründü. Kiliseye ve İsa'ya da bağlılığı yoktu. Medici'den, Sforza'lardan, Borgia'lardan veya Fransa krallarından-papalardan veya düşmanlarından sipariş kabul etti. Bir Chaucer veya bir Boccaccio'nun duygusal niteliklerine, bir Rabelias'ın pervasızlığına veya bir Michelangelo'nun dini tutkusuna sahip değildi. Leonardo'nun duygusallığı, pervasızlığı ve ihtirası bunlara değil sadece gerçeğin ve güzelliğin araştırılmasına yönelmişti. Freud'un belirttiği gibi: 'O ihtirasını meraka dönüştürmüştü.' "
... "


Bu cümleler Lenordo Da Vinci gibi düşünmek isimli bir kitaba ait.. 7 adımda deha olmanın yollarını verdiğini iddia ediyor kitap. Eh, Da Vinci gibi sistematik bir düşünmeye geçilebilirse, her insanın hayatında çok şeyi değiştirebileceğine inanıyorum, bu sistematik ile zeka birleşince -tabi sadece curiosita'dan bahsetmiyor kitap- neler yapılabileceğini hayal bile edemiyorum.
Tabi bu yazının amacı bu değil... Yazının amacı içimdeki 'Curiosita' ruhunu sorgulamak. Tüm maddeleri mümkün olduğunca tarafsız şekilde incelemek istiyorum.

Duygusal ilişki arayışı: Sanırım bu listedeki en az uyum gösterebildiğim özellik budur.. Dante'nin kadına tutkusu gibi, benim de aşkımı, ruh eşimi bulmaya olan tutkum elimi kolumu bağlayamaz diye düşünsem de, beni kafamda ya da bazı bakış açılarından değerlendirildiğinde toplumda da sınırlandırıyor istemeden de olsa.. Bunu aşmanın yolu var mı, hiç sanmıyorum.. Bir boşluk var çünkü ruhumda sadece ve sadece aşkın doldurabileceği.. Neyse, bunun da yeri değil..
İnsani sadakat: Bu ifadenin anlamlandırılışının bireysel olduğuna inandığımdan aklıma gelen ilk tanıma göre değerlendirme yapmalıyım bence.. İnsanlarla olan ilişkinin bağımlılık hali geliyor aklıma ilk olarak bu ifade üzerine.. Burada asıl önemli olan kelime "BAĞIMLILIK". x olamadan yaşayamam, y'siz ne yaparım gibi cümlelerle olan ilişkim sadece 2 kişi için var; Ceren ve Başak. Hayatımın en önemli, en zor, en çetrefilli yıllarımda herşeye rağmen yanımda olan ve hala yanımda olmaya devam eden bu iki insan, olmazsa olmazım.. Kaldı ki, yaşam koşulları bizi öyle bir sınıyor ki, her birimiz ayrı şehirlerdeyken bile, kopmak bir yana uzaklaştıkça yakınlaşan bir ilişki içindeyiz. Yani aslında onlarsız bir dünya hayal etmesem de, etmek istemesem de, dünyanın herhangi bir yerine gidip yerleşebilirim onlar dışındaki hayatımı geride bırakarak.. onlarla olan ilişkim de zaten kopacak değil, bir yolunu buluruz elbet isteyince.. Aile, okul, iş, para, tanıdık, tanımadık gibi diğer etmenlere olan bağlılığım ise koca bir SIFIR. Sevdiğim insanlar, sevdiğim şeyler var elbet, bolca, ama bağımlı değilim hiçbirine..
Dini bağlılık: En çok cümleyi bunun hakkında kurabilecek kadar dolu olsam da bu konuda kendi içimde, özet geçmem lazım gelir.. Yaratan bir güce inancım tam, ancak diğer konularda kafamda onlarca soru, onlarca düşünce, bana din diye dayatılan sistemin zorla kabul etmemi istediği ancak mantığımın almadığı öyle çok şey var ki, herhangi bir dine bağlı olmayı kabul edemiyorum. -Evet, çok kez duydum, din zaten mantığın almadığı durumları, olguları açıklar, ama o açıklamalar beni tatmin etmiyor işte bir türlü-
Rakibiyle, düşmanıyla olan ilişkiler: Bazen kendime lanet ediyorum bu konuda, çok netim çünkü. İkinci kez düşünmeye yer yok, tavırı bir kere koyduğum zaman geri almam nerdeyse imkansıza yakın. Eğer tavırı koymadıysam da, içimde sinsilik oluyor bu kez, zarar verme güdüsü-isteği. Tabi bunlar düşmanlar için. Rakipler için bu kadar acımasız veya sert değilim, ancak bel altı savaşan olursa silahlarımı kuşanırım. Onun dışında sessiz, sakin, elimden gelenin en iyisini yaparak sürdürürüm rekabetimi.
Pervasızlık: Sanırım kendime bundan uygun bir yakıştırma yapamazdım. Pervasızım, yok bir çekincem kimseden, ne hayatımı yaşarken, ne gülüp eğlenirken, ne de ağlarken.. Kaale almamak gibi değil ama bu dediğim, beni tanımayan insanlardan hiç çekinmem; tanıyanlarsa zaten rahat olduğumu az biraz bilirler, bilmeyenler de öğrenirler zaten..

Özdeğerlendirmem bu kadar.. Sonuç olarak, kendimi istediğim ölçüde geliştirmem için çok az engelim var önümde bence.. Duygusal ilişki arayışımda karşıma çıkacak insanın da benzer özelliklere sahip olması çok daha önemli tabi bu şartlar altında, böylece kendimi geliştirmeme ket vurulması olasılığı kalmasın masada.. Deha değilim henüz ama açık kapım var önümde, Michael J. Gelb'in andığı bu özelliklerin en çok gerektiği özellik; bitmek bilmeyen merakım yani "CURIOSITA"m =)

23 Aralık 2010 Perşembe

Endişeler, sıkıntılar....

Sustuklarım büyüdü içimde, biliyorum. Farkındayım yaptığım herşeyin.. Meyvesini topluyorum farkındalığımın yavaş yavaş.. Zaten düzgün gitmeyen hayatımı bir de kendi ellerimle çöktürüyorum.. Kazandığım gibi başarılı bir şekilde kaybediyorum da aynı zamanda.. Farklı şeyler denemeyi delice isterken her an cesaretim kırılıyor inatlaşır gibi benimle..

Kariyerimle ilgili şüphelerim gün geçtikçe artıyor.. Bu zamana kadar bu bölümün bana uygun olduğunu nasıl düşünmeye devam etmişim diyorum..

İstanbul ve mezuniyetin yaklaşması her geçen gün üstüme geliyor. İş bulamama korkuları, yurtla ilişiğim kesilince bu kez ne yapabileceğimin endişesi, hatta okulu bitirememe korkusu, çevremde kalıcığı olan insanların bana uzaklığının yarattığı, duygusal yalnızlığım, vs...

Yoruyor bu hayat beni ısrarla.. Farklı zaman dilimlerinde aynı korkuları yaşamaya alışmıştım fakat bu sefer hepsi aynı zamana denk geldi.. Sanırım haftalardır içimi sıkan da bu.. Gülmeye çalışıyorum, eh başarıyorum da biraz doğrusu, ama içimdeki sıkıntıyı göstermemek -ya da az göstermek- dışında bir etkisi de olmuyor ne yazık ki.. Birikiyor aklımda onlarca şey, yanlış yerde yanlış zamanda yanlış kişilere patlamaktan korkarak bir günü daha atlattığımı düşünüyorum...

Beni Bu Havalar Mahvetti

Beni bu güzel havalar mahvetti
Böyle havada istifa ettim,
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli KANIK


Tam bugünkü moduma uygun bir şiir. Kötü bir gün olmamasına rağmen içimin sıkkın olduğu ve ne yazık ki istemeden de olsa çevremdeki bir çok insana bunu yansıttığım bir gün oldu..

3 Aralık 2010 Cuma

ikiyüzlü şiir

Birilerine bahsedince zorlaşıyormuş bazı hisleri kendi içinde yaşamak...
Her an bir çaba beliriyormuş kendini belli etmek için karşındakine...
Bir yandan da diğer insanlardan sakınmak için kendini
Anlamsız, garip uğraşlara girişiyormuş insan gereksiz yere...

Oysa daha anlamsız olan hisleri saklamak değil mi ki içinde?
Hele ki ölümlü dünyada
Mezara mı gitsin illa ki hislerin de senle birlikte?
Hem karşındakini kendinden, sevgiden mahrum etmek
Hiç sığar mı bir insanı sevmeye?
Kendini nihayet tamamlanmış hissettiren insanı bulmuşken
Sessiz kalmaya çalışmaktan,
Ufacık yüreğine sığmaya çalışmaktan
Heba olmaz mı insan, yazık etmez mi kendine?

Ceyda Topuz



Şiirin adının "ikiyüzlü şiir" olmasının sebebi; bu şiirde belirttiğim bazı düşüncelerin uygulaması konusunda gerçek hayatta pek cesaretli olmamam... Bazen çok istesem de içinde bulunduğumuz toplum izin vermedi bana yargılarıyla başımı ağrıtarak, bazen de kötü deneyimler kendimi engellememe sebep oldu. Sonuç, düşünceleri ile davranışı tutamayan bir Ceyda ne yazık ki.. Doğru zaman geldiğinde bu kötü yönümün de üstesinden gelmeyi umuyorum...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Sıkıntı,Bit !

Bu ara çok alakasız, gereksiz şeyleri düşünmeye başladım onca derdin arasında... Sanki evden sürgüne kaçar misali ardına bakmadan giden ben değilmişim gibi, saçma şeyleri kafama dert etmeye başladım. Kendi derdim bitmedi ama yine başkalarının derdine de sardırdım.. Ne olup bitiyor bana anlamıyorum. Kendime karşı duyarsızlaştım mı ki birdenbire? Daha da önemlisi NEDEN?

Dün gece aklıma gelen ilginç bir düşünce mesela, babam yerine annem ölseydi hayatımda ne gibi farklılıklar olurdu? Sadece kendim açısından değil, akrabalarım ve onlarla olan ilişkim açısından özellikle... Dayım bu kadar yanımda olur muydu veya onun yardımına bu kadar ihtiyacım olur muydu? Evden ayrıl dediklerinde bana hiç düşünmeden, sormadan, endişe etmeden gidebileceğim bir baba evi olur muydu? Anneannemler ne yapardı peki, yine onlarla mı yaşardım? Özlemim yine sadece onlara mı olurdu? (Biliyorum bu soruların hepsi saçma, sonuçta kelebek etkisi denen bir olay var ve bir değişkene dokundun mu tüm denklem anında değiştiriyor kendisini ama sormadan edemedim işte)Yine okuyabilir miydim bu kadar kaliteli bir şekilde? İTÜ'nün nimetlerinden faydalanabilir veya zorluklarını çekebilir miydim?

Daha nicesi sırayla aklımı bulandırdı son 3-4 gündür... Kendime cevap veremiyorum, daha güzel günler olurdu belki diye düşünmeye bile korkuyorum çünkü.. Zor olanı ben seçmedim elbet ama o niye beni buldu diye sorgulatıyor çünkü sevgili beynim bana öyle düşünceler üşüşünce kafama.. İsyankar kişilğimi ön plana çıkartmak istemiyorum kendi içimde, sadece dışarı yansısın o... Bana dışardaki yanlışlıklara isyan etmem yeter, zaten öyle çoklar ki...

Kısaca yurda çıkmamın psikolojimde yarattığı bozukluk yetmez gibi kendi kendime ekstra psikolojik zararlar vermeye devam ediyorum... Biraz mutlu olmaya ihtiyacı var bu bünyenin... Dostlara ihtiyacı var... Bir de hayatıma girmesini istediğim insana biraz...